Aydınlatmada ışığı yeniden tanımlamak
Geceleri yapay ayınlatmada çevremize baktığımızda, sokaklarda, binaların pencerelerinde, trafikteki araçlarda, farklı renk sıcaklıklarında beyaz ışıkları görebiliyoruz. Araçların farlarında alışkın olduğumuz 2900 – 3000 kelvin sıcak ışığın yerine birçok araçta 5000 kelvin üzeri soğuk ışıkların sıkça yer aldığını görüyoruz. Yine binaların aydınlatmalrında, alışkın olduğumuz akkor ve akkor halojen lambaların 2700 – 3000 kelvin ışıklarının yanında 4000 kelvin üzerinde soğuk beyaz ışıyan pencereleri görmek mümkün. Dış aydınlatmalar için özellikle park ve peyzaj aydınlatmalarında yine soğuk beyaz ışıkları görmezden gelemeyiz.
Aydınlatma geçmişine baktığımızda önceleri yapay ışık kaynağı olarak mum ve kandiller, akkor lambanın icadı ile akkor lambalar bizi hep sıcak beyaz ışıkla yadınlattı. 1940’larda keşfedilen floresan lambalar ile soğuk beyaz ışık aydınlatmada yerini aldı. 2000’li yıllarda LED’ler soğuk beyaz ışığı aydınlatma sektörüne sundu. Bunda soğuk beyaz ışık LED’lerin daha fazla verimlilik sağlaması önmeli etkendi. Yine 90’lı yıllarda soğuk beyaz ışık kaynağı xenon farlar trafikte sıcak beyaz akkor halojen lambaların yerine araçlarda yerini aldı.
Bütün bu deneyimlerin etkisiyle global aydınlatma sektöründe, mimari aydınlatmada daha ‘soğuk beyaz’ bir geleceğe mi gidiyoruz? sorusu dile getirilmeye başlandı. Özellikle eğitim kurumları, işyerleri için soğuk beyaz ışıklar talep edilmeye başlandı. Fazla mavi ışık barındıran soğuk renk sıcaklıklarını dikkati artırmada, öğrenmede, insanı daha canlı bir modda tutmasını önemi büyüktü, ve bu bilimsel bazı araştırmalar ile de destekleniyordu. Yine mavi ışığın baskın olduğu soğuk beyaz ışığın daha keskin görüşü sağladığı bilinen bir gerçek. Aynı zamanda renk sıcaklığının insan sirkadyen ritmini etkilediğini daha önceki yazımızda belirtmiştik. Buna bağlı olarak sadece renk sıcaklığının değil ışık miktarının da sirkadyen ritmini etkilediğini biliyoruz.
Bireyleri sabah saatlerinde mavi ışıkta maruz bıraktığımızda hızlı uyandıkları ve dikkatlerini hızla topladıkları bilimsel çalışmalarla destekleniyor. Aynı şekilde akşam saatlerinde mavi ışığa maruz kalan bireylerin uyku döngülerinde değişimler olduğu bilinen bir gerçek. Doğanın kendisine baktığımızda güneş ışığının zamana, gün boyunca, aylara ve mevsimlere göre farklı renk sıcaklığı yarattığını görüyoruz. Milyonlarca yılldan beri alışkın/bağışık olduğumuz güneş ışığı bizim için en faydalı ışık kaynağı konumundadır. Doğada değişen renk sıcaklıklarını yapay aydınlatma uygulamlarında neden kullanmayalım, an be an değişen ışık renk sıcaklıkları ve ışık seviyeleri bizim yaşadığımız doğada var. Bu konuda IES (Aydınlatma Mühendisleri Topluluğu) renk sıcaklıkları ve ışık seviyeleri konusunda olası güncellemeler için araştırma çalışmaları yapıyor.
Bu güzel bir şey, güneş ışığı gibi yapay ışığın da yaşadığımız ortamlarda değişimi (Tabiki RGB değil) bizi daha doğal bir ortamın içinde tutacak. Biz güneş ışığını sevmekle kalmayız aynı zamanda güneş ışığı bizim sağlığımızı da olumlu etkiler. Peki bunu nasıl gerçekleştireceğiz? sorusunu duyar gibi oluyorum.
Buna çözüm olarak mimari aydınlatmada özellikle LED’lerin kullanıldığı ve aydınlatma kontrolü ile sağlanan projeler imdadımıza yetişiyor. Bunun adı yabancılar tarafından ‘white tuning’ olarak adlandırılıyor. Türkçe söylemek istersek “ayarlanabilir beyaz ışık” deyiminin sıkça kullanıldığını görüyorum. Hatta bunun için bazı LED ışık kaynağı üreticilerinin projeye gerek kalmadan bağımsız çalışan özel lambalar ürettiklerini biliyoruz. Bunlar normal duylara takılarak akıllı telefon ve tabletler ile kontrol edilebiliyor ve zamana bağlı olarak planlanıp çalıştırılabiliyor. Böylelikle hem enerji verimli sistemleri kullanıyor, hem de yapay ışıkla, doğal ışığın yapısına uygun aydınlatma sağlanmış oluyor.