Işık ve Renk
Bir kaynaktan yayımlanan, ya doğrudan ya da kendisi ışık kaynağı olmayan bir cisimle etkileştikten sonra algılanan bir ışığın göz üzerindeki izlenimlerinden kaynaklanan duyumdur renk. İnsanın algıladığı renk duyumu; gözün çeşitli tipte hücrelerinden gelen bilgilerin beyin tarafından algılanmasından sonra gerçekleşen görece karmaşık bir süreçtir.
Aslında renk kavramı tamamen ışığın içinde. ”Renk”, ”Beyaz” veya ”Karanlık”… Hepsini ışıkla tanımlamak mümkün. Mesela kırmızı ışığı yansıtan nesneleri kırmızı, bütün ışıkları yansıtan nesneleri beyaz, ışıkları yutan (yansıtmayan) nesneleri de siyah olarak algılarız. Bir başka deyişle siyah, ”IŞIK YOK” demektir. Resim 1’deki kapılar ”siyah” ve ”beyaz” kavramlarını ne güzel tanımlıyor. Aslında doğada beyaz ışık yoktur, algılayabildiğimiz renkli ışık spekturumu vardır (Resim 2). Biz 380 nm ile 780 nm dalga boyundaki ışıkların (mor, mavi, yeşil, sarı, kırmızı) toplamını beyaz ışık olarak algılarız. Siyah renk ise ”IŞIK yok” demektir (ya da siyah olarak algıladığımız cisimden gözümüze yansıyan ışık yoktur).
Bu yaklaşımla; boya üreticileri her ne kadar ”renk” diye slogan atarak reklam yapsalar da bize renk satmıyorlar. Renk aslında ışığın kendisinde (içinde) var. Önemli olan bu renkli ışıkları yansıtan yüzeyler. Boya üreticilerine haksızlık etmeyelim; onlar bize gördüğümüz spektrumdaki renkli ışıkları yansıtan harika yüzeyler satıyorlar.
Aydınlatma profesyoneline düşen görevse; bu harika yüzeylerde renklerin doğru görülmesini sağlayan yapay ışık kaynaklarını seçmek ve kullanmak. LED’lerin de amaca yönelik cazip çözümler sunduğu bir gerçek.